SAKLAMBAÇ

 

 SAKLAMBAÇ


    Bugün gizemli bir kitap önerisiyle geldik. Genellikle Sevimli Küçük Yalancılar'ın yazarı olarak bilinen Sara Shepard'ın kaleme aldığı Saklambaç, benim çok etkilendiğim bir kitaptı. Ölüm, gizem ve entrikanın birleşimi kimin ilgisini çekmez ki?

    İlgi demişken, kitabın son derece ilginç bir konusu var. 284 sayfa boyunca henüz 17 yaşındaki Sutton Mercer'ı kimin öldürdüğünü sorguluyoruz. Sutton bir gece ansızın öldürülüyor, ve hayattayken varlığından bile haberdar olmadığı ikizi Emma gizemli bir mektup alarak Sutton'un yerine geçiyor. Sutton'un sevgilisi ve arkadaşlarıyla zaman geçirirken üvey ailesiyle beraber aynı evde kalıyor ve kimseye bir şey belli etmemeye çalışıyor. Tüm bunların üstüne Sutton'un katilini bulmaya çalışıyor. Ancak çok dikkatli olmak zorunda çünkü her an ikizinin yanına postalanabilir.

    Biz kitabı Sutton'un anlatımıyla okuyoruz, ama duruma bakın ki Sutton hayatı hakkında tek tük şeyler dışında hiçbir şey hatırlamıyor. O da tıpkı Emma ve bizim gibi katilinin kim olduğunu merak ediyor. Aynı zamanda hayatında olanları da hayretle izliyor çünkü bir anda her taşın altından bir olay çıkmaya başlıyor. Zamanla ailesinin pek de kusursuz olmadığını fark ediyor. Üvey kardeşi Laurel çok şüpheci davranıyor ve anne babası onlardan çok büyük bir şey saklıyor. Belki de ölümüne sebep olmuş bir sır...

    Kitabın ilk sayfasında "Gerçeği arayanı takdir et, bulana ise dikkat et." yazıyor. Gerçekten de çok doğru ve kitabı çok iyi özetliyor. Ben kitabı baya sevdim. Herkese tavsiye ediyorum. Sadece kitabın ortalarına doğru hikaye çok yavaş ilerliyormuş gibi gelecek ancak sonu mükemmel, gerçekten okumaya değer. Eğer siz de bu tarz cinayet romanlarını seviyorsanız kesinlikle bu kitap hoşunuza gidecek.

"Arkadaşlarım ve ben eskiden yalan oyunları oynardık. Şimdi ikiz kardeşim bir yalanın içinde yaşamak zorunda. "

THE RAIN - 3. Sezon

The Rain-3. Sezon





   Gene adının ' The Rain' olup, ama bir damla yağmurun bile düşmediği bir sezonun incelemesiyle ekranlarınızdayız. 6 Ağustos'da final yapan The Rain, Netfilix'teki 'Bir internet dizisi nasıl Osmanlı gibi çöker?' isimli çalışmanın sonucu gibi. En azından benim için The Rain çok güzel başlayıp, ikinci sezonda tökezleyip, final sezonunda da 'WHAT??!!' dedirten bir diziydi. Zaten sosyal medyada final hakkında yapılan yorumlara bakılırsa bu görüşü savunan tek izleyici de ben değilim.

İkinci sezonun sonundan üç ay geçmesinin ardından başlayan hikayede büyük boşluklar var. Mesela ikinci sezonda kimseye dokunamayan Rasmus, üçüncü sezonda sanki bu unutulmuş gibi normal insan hayatı sürüp dilediği şekilde insanlara dokunuyor. Benim dizilerde en gıcık olduğum şeylerden biri de bu; ilk sezonlarda söylenilen şeylerin son sezonlarda unutulması. Ama fragmanı hazırlayan ekibi tebrik etmek lazım, sezonu izleyen ben bile az önce fragmanı tekrardan izleyince heyecan yaptım. Sezon ne kadar kötüyse,fragman da o kadar başarılıydı.

Eğer sezonu izlemediyseniz ve hala izlemeyi düşünüyorsanız alttaki paragrafı atlayabilirsiniz çünkü spoiler vereceğim. 

Öncelikle lütfen bilen biri yorumlarda açıklasın, nasıl olur da Simone o kadar yükseklikten kayaların üstüne çakılıyor da  yüzünde bir çizik bile olmadan kurtuluyor? Ayrıca bence Martin'in ölmemesi gerekiyordu. Hem Martin sırf Simone' un öldüğünü düşündüğü için taraf değiştirecek bir karakter değil. Bence finalde Rasmus ve Martin öleceğine Simone ölseydi belki en sonunda Rasmus'un kalın kafasına yüz binlerce  izleyici olarak bir şeyler sokabilirdik.

Kısacası,yukarıda da söylediğim gibi  The Rain benim için ilk sezonda çok güzel başlayan, ikinci sezonda yalpalasa da kendini izlettirecek kadar güzel olan, üçüncü sezonda ise hayal kırıklığı olan bir diziydi.Size verebileceğim enteresan tavsiyelerden biri de isterseniz ve hala finali izlemediyseniz hiç zaman harcamayın, diziyi ikinci sezonda bırakın, dizi sizin hayalinizdeki gibi bitsin.

Son olarak The Rain defterini bir türk filminde duyduğum bir replikle özleştirerek kapatıyorum;Cenab-ı Mevlam kimseyi kardeşiyle sınamasın...

İlk iki sezonun yazısı:

İnstagram: tavsiyehatti

İÇİMDEKİ MÜZİK

İÇİMDEKİ MÜZİK


İçinizde milyonlarca kelimenin hapsolduğunu, ancak hiçbirini söyleyemediğinizi düşünün. Sevdiğiniz insanlara " Seni seviyorum"  diyemediğinizi, kardeşinize sarılamadığınızı, çevrenizdeki herkesten daha zekiyken toplumda defolu mal muamelesi gördüğünüzü düşünün. İşte bu durumların hepsini, hatta daha fazlasını yaşayan Melody'nin hikayesini anlatıyor İçimdeki Müzik kitabı. 11 yaşındaki Melody bu saydıklarımın hiçbirini yapamıyor. Beyin felci teşhisi konulduğu için her zaman başkasına muhtaç bir yaşam sürüyor. Ancak Melody'yi diğer çocuklardan ayıran bir şey var: fotografik hafıza...Fotografik hafızaya sahip olduğu için duyduğu veya gördüğü hiçbir şeyi unutmuyor. Yani daha 1-2 yaşındayken yaşadığı şeyleri bile çok net bir şekilde hatırlıyor. Bir şeyi ezberlemesi için bir kez tekrar etmesi yeterli. Ancak Melody bu kadar özel bir insanken koskoca  profesörler bile kafasının içinin bomboş olduğunu söylüyor. Hareket bile edemediği bedeninde ölü sanılıp mezara gömülmüş gibi yaşıyor. Ancak o işlevsiz bedenin ardında çığlık atan bir zihin var ve Melody de bu çığlıkları duyurmaya çalışıyor. İnsanların içindeki fırtınadan haberdar olmalarını, içindeki müziği dinlemelerini istiyor.

Çok zor da olsa Melody vazgeçmiyor. Bir söz vardı, nerede duydum, kimden duydum hatırlamıyorum ama şöyle diyordu: "Vazgeçenler asla kazanamaz. Kazanalar da asla vazgeçmez." diye. Eğer Melody de pes etseydi, vazgeçseydi biz onun hikayesini bu kadar merakla okuyamazdık. Çok ağır sınavlardan geçiyor, engelleri aşmaya çalışıyor. Ancak bedenindeki engellerle değil, karşısındaki insanın beynindeki engellerle savaşıyor. Başına ne gelirse gelsin, nasıl muamele görmüş olursa olsun vazgeçmiyor. 

Kitabın 48 ödülü var ve bence 48 bin de olsa hak ediyor. Kaç yaşında olursanız  olun okuyun çünkü kendinize bir hayat dersi çıkaracaksınız. Vazgeçmemenin önemini, yeterince istersek her şeyin olabileceğini gösteriyor. Melody gibi söylenenlere kulak asmadan yoluna devam  etmeyi, bu sayede güçlü olunacağını öğretiyor. Ben çok beğendim ve kaç yaşında olursanız olun size de tavsiye ediyorum.

"Düşünce ve kelimelerin karmaşık işleyişini nasıl çözdüm bilmiyorum ama bu kendiliğinden ve hızlıca oldu.İki yaşına geldiğimde bütün anılarımdan kelimeler ve bütün kelimelerde de bir anlam vardı.
Ama sadece kafamın içinde...Şimdiye kadar tek kelime konuşmadım. Neredeyse on bir yaşındayım."

FRACTURED

FRACTURED

 
     Bugün sizlere çok acayip bir film önereceğim. Biliyorum bu blogda "acayip", "enteresan", "garip" olarak bir çok film önerdim ama bu öyle böyle değil. Hayatım boyunca izlediğim en garip filmdi -ki ben anormal derecede garip filmler izlemeyi seviyorum. Eğer siz de benim gibi alışılmışın dışında senaryoları görmek istiyorsanız, deneyin derim. ( Fragmanın linkini aşağıya bırakıyorum.)

    Şimdi biraz konusundan bahsedeceğim ama öyle uzun uzadıya anlatabileceğim bir konu değil. Filmin ana karakteri olan Ray Monroe  karısıyla sorunlar yaşayan bir adam. Yol üzerinde durdukları bir dinlenme tesisinde 6 yaşında kızı Peri Monroe yaralanınca en yakın hastaneye gidiyorlar. Doktorlar küçük kız kafasını vurduğu için tomografi çekmeye götürüyorlar. Yanında sadece bir refakatçi gidebildiği için karısı kızıyla beraber gidiyor ve bir daha geri gelmiyorlar. Ray tüm hastaneyi birbirine katıyor ancak ailesini bulamıyor. Film de Ray'in kızı ve karısını bulma macerasını anlatıyor.



    İzlerken sürekli geriliyorsunuz. Zaten gerilim filmi olarak geçiyor.  Film 1 saat 40 dakika, yani konuyu sakız gibi uzatmıyorlar, Netflix'te bulunması zor bir yapım anlayacağınız. Çok sürükleyici, her an acaba ne olacak diye ekrana kitleniyorsunuz. Tam heh şimdi oldu derken gene bir şey oluyor. Psikolojik açıdan yoruyor.

     Ancak önceden belirtmeliyim ki öyle herkesin beğenebileceği bir film değil. Mesela ben beğenirken kardeşim saçma buldu. Aslında bu biraz da ne beklediğinizle alakalı. Filmi izlerken sürekli tahminlerde bulunuyorsunuz ve bence bu baya eğlenceli. Eğer siz de bu tarzda "enteresan" ve etkileyici bir film izlemek isterseniz kesinlikle tavsiye ederim.


THE 100

THE 100


Yeni bir kitap tavsiyesiyle yeniden ekranlarınızdayız. Bugün bahsedeceğim kitap The 100. Dört kitaptan oluşan serinin aynı zamanda 7 sezonluk bir Netflix dizisine de uyarlandı. Dizi o kadar tuttu ki dizinin posteri kitabın kapağı olmuş durumda. Dört kitaptan yedi sezon nasıl çıkarttılar bilmiyorum ama ben bugün ilk kitaptan bahsedeceğim. 

Hikayede yaşanan nükleer felaket sonrasında dünyanın sonu gelmiş, insanoğlu da üç yüz yıl boyunca dünya yörüngesindeki bir uzay gemisinde varlığını sürdürmüştür. Ancak gemi bu kadar uzun süre hizmet vermesi için yapılmadığından tükenmeye yüz tutan kaynaklarla koloniyi ayakta tutmaya çalışan yöneticiler, nüfuzu kontrol altında tutmak için en hafif suçlar için bile idam cezası uygulamaktadır. Öyle ki çocuk suçlular bile 18 yaşlarına gelince uzaya fırlatılmaktadır. Ancak bu çocuklardan yüz tanesinin artık çok önemli bir görevi var. Dünyadaki radyasyon seviyesinin ne durumda olduğunu görmek için çocuk suçluları dünyaya gönderilecekler. Koloninin tüm geleceği bu yüz gencin eline kalmaktadır. Ve ilk kitabın kapağında yazan ve bence tüm kitabı özetleyen sözde olduğu gibi ' Ama ihanetler,sırlar,henüz bitmemiş ve yeni başlayan aşklar bir bir gün yüzüne çıktıkça bir arada kalmaları gittikçe zorlaşacaktır.'


Ayrıca yetkililerin dediğine göre eğer 100 ekibi başarılı olursa yeni dünyada onlara ikinci bir şans verip suçlarını affedeceklerdir. Bu suç diye büyüttükleri şeyler de o kadar da büyük değil aslında. Sadece nüfuzu azaltmak için önlerine geleni idam ediyorlar. Kitabın en sevdiğim özelliklerinden biri de çok yaratıcı cümleler bulundurması. Mesela : Bellamy hayatı boyunca aptalca şeyler yapmıştı, ve şimdi durmaya hiç niyeti yoktu. Kabul edelim, gerçekten yaratıcı bir cümle. Sevdiğim bir diğer özellikse kitabı sürekli başka anlatıcılar tarafından okuyoruz. Bir bölüm Wells'in, bir bölüm Clarke'ın, bir bölüm Glass'ın bakış açısı gibi. Ayrıca kitap bir geçmiş, bir günümüz yapıyor. Yani karakterlerin suçlarını ve bu suçların hikayesini öğrenebiliyorsunuz.

Kısacası ben kitabı beğendim, siz de benim gibi bilim kurgu, hayatta kalma tarzında kitapları seviyorsanız okuyabilirsiniz. 

"Onlar yalancı,onlar hırsız,onlar asi,onlar kahraman,onlar insanlığın kaderini belirleyecek 100 genç."