Ölüler Konuşamaz
Herkese selam,
Size son zamanlarda okuduğum ve çok beğendiğim bir kitaptan bahsetmek istiyorum . Ölüler Konuşamaz, Dilara Keskin'in okuduğum ilk kitabıydı. Benim için çok güzel bir deneyimdi ve ben de bunu hem hatıra olarak kalması için bloga yazmak hem de sizlerle paylaşmak istedim. Lafı fazla uzatmadan kitabın konusuna geçiyorum.
Gökçe, Yankı, Erdem, Burcu ve Hakan lise son sınıfa giden beş kişilik bir arkadaş gurubu. Hayallerinin gerçek olduğu, üniversite sınavının sonuçlarını açıklandığı gün beraber kutlama yapmak için dışarı çıkıyorlar. Burcu tuvalete gitmek istediği söylüyor ve bir kapalı kermes alanına uğruyorlar. Burcu karanlıktan korktuğu için Gökçe de onunla beraber gidiyor. Ancak onlar içerideyken Gökçe esrarengiz bir şekilde kayboluyor ve daha sonra bir çöplükte iç çamaşırlarıyla bileğine siyah bir kurdele bağlanmış olan cesedine ulaşıyorlar.
Gökçe'nin katili bulunamıyor ancak olaydan 11 yıl sonra başka bir kadın yine bileğinde siyah bir kurdeleyle ölü bulunuyor. Bu da katilin tekrar harekete geçtiğini gösteriyor ve Gökçe'nin yıllar önce kapanan cinayet dosyası tekrar açılıyor. Yankı, Erdem, Burcu ve Hakan tekrar bir araya geliyorlar. Gökçe'nin en yakın arkadaşı olan Yankı, geçen sefer hiçbir şey yapamadığı için vicdan azabı çekiyor ve Erdem ile Gökçe'nin katilini aramaya karar veriyorlar.
Kitap 2005 ve 2016 yılları arasında gidip geliyor. Yaklaşık 500 sayfa ama hiç sıkmıyor. Ben iki günde bitirdim. Kitap bir gençlik romanı, bu yüzden okunması çok zevkli. Özellikle herkesi son derece minnoş gösterdikten sonra arkada dönen entrikalar çok eğlenceliydi. Kim kime aşık, kim kimin sevgilisi, kim dürüst, kim yalancı anlayana kadar canım çıktı. Kitabın sayfalarını her çevirdiğimde sırlarla dolu bir sandığın kapağını aralıyor gibi hissettim.
Ayrıca söylemeden geçemeyeceğim, benim de adım Gökçe ve kitaptaki iki kelimeden bir "Gökçe'nin ölümü", "Gökçe'nin cinayet dosyası", "Gökçe'nin katili" gibi şeyler olunca biraz garip bir duruma düşmüş gibi oldum. Benim için çok farklı bir deneyimdi.
Elbette kitapta "Keşke böyle olmasaydı" dediğim noktalar oldu ama bunu şimdi spoiler vererek anlatacağım. Bu yüzden eğer kitabı okumadıysanız alttaki paragrafı atlayabilirsiniz.
Öncelikle bazı duyguları daha iyi hissetmek isterdim. Gökçe'nin ölmeden önce bir şeylerin ters gittiğini anladığı zaman o birkaç saniyede hissettiği endişeyi ve korkuyu daha net anlamak isterdim. Ya da anne ve babasının ölmeden önce emanet edildiği evde teyzesinin kocası tarafından tacize uğradıktan sonra anne babasının mezarına gidip ağladığı yerde hissettiği çaresizliği daha fazla hissetsem daha güzel olabilirdi. Ama tabi bunlar çok ince ayrıntılar, eğer siz benim gibi bir kitabı okurken didik didik etmiyorsanız fark etmemiş bile olabilirsiniz.
Katilin kim olduğunu öğrendiğimde çok da ters köşe olmuş gibi hissetmedim. Büyük ihtimalle çok fazla bu tip kitap okuduğumdandır, yazar her ne kadar katilin kim olduğu konusunda ilgiyi hiç bir karakter üzerine çekmese de ben Semih'in sakin tavırları altında bir psikopatlık yattığını tahmin etmiştim. Ve de bence katilin kim olduğunu öğrenme şeklimiz de çok saçmaydı. Yıllarca bu cinayetin yüküyle yaşamış katil, birden bire "Evet bendim" demesi ve birden bire durup cinayetin tüm detaylarını anlatması hikayenin içinde sırıtmış.
Her şeye rağmen Ölüler Konuşamaz benim için çok güzel bir deneyim oldu ve her zaman kitaplığımın baş köşesinde duracak. Siz de okumadıysanız ve bu tarz kitapları seviyorsanız kesinlikle denemenizi öneririm.
💬"Her zaman daha kötü bir hayat vardır. Sen, yaşayamayan tüm insanlar için yaşayabildiğin kadar yaşa. Sınırlarından ve onları aşmaktan korkma. Zincirlerin seni sıkmasına izin verme. Yasını tut, ama ne olursa olsun yaşa."
💬"Kendini korumayı öğrenmen lazım," dedi Gökçe. "Avazın çıktığı kadar bağıramazsan zamanla susmaya mahkum hale gelirsin."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder