YEŞİL YOL
İki kardeşin kafalarına göre takıldığı; dizi, film ve kitap önerileri yaptığı bloğa hoşgeldiniz.
YEŞİL YOL
Kadife Pantolonlu Çocuk
KADİFE PANTOLONLU ÇOCUK
Etkileyici bir kitapla yeniden ekranlarınızdayız. Kadife
Pantolonlu Çocuk, benim iki günde bitirdiğim bir kitaptı. Bitirince uzun bir
süre etkisinden çıkamadım, sahip olduklarımın değerini daha iyi anladım. Bir
kız çocuğu için ‘kanatlarını kırmayan bir aileye sahip olmanın’ ne kadar önemli
bir şey olduğunu gördüm. Ve bu yüzden herkesin okumasını öneriyorum.
Öncelikle kitabın arka yüzünde
yer alan bir soruyu cevaplayarak başlayacağım: “Bacha posh nedir bilir
misiniz?”. Bacha posh Afganistan’da hiç erkek çocuğu olmayan ailelerin evin
genellikle en küçük kızını pantolon giydirmek, saçını kesmek, ismini
değiştirmek, okulda erkek sınıfına gitmesini sağlamak gibi değişikliklerle
erkeğe çevirmesidir. Böyle yapınca ailenin şansının artacağına, bir sonraki
doğacak olan çocuğun erkek olacağına inanıyorlar. Birkaç ufak değişiklikle
kızın tüm imkânların değişebiliyor. Kendine güveni artıyor. Değerli olduğunu
hissediyor. Öte yandan erkek görüntüsünün altında yine aynı kişi yatıyor. Küçük
kız ergenlik çağına gelmeden tekrar eski haline dönüyor. Hayatına yeniden daha
az özgür ve geri planda olarak devam ediyor.
Bacha posh âdetinin var olma
sebebi ise erkeklerin kızlardan daha değerli ve ulaşılması güç olduğunu
belirtmek. Üstelik bu kitap geçmişi değil, günümüzü anlatıyor. Çünkü erkeklerin
kızların yapamayacağı her şeyi yapabileceğine dair olan inaç hala hâkim. Oysa
yazarın da dediği gibi; bir çocuğun cinsiyetini bir kenara bırakıp kalbini
görmeye başladığımız an, kız ya da erkek olması fark etmeksizin neler
yapabileceğini görebileceğiz.
Kitaptaki hikayede ise Obayda Afganistan’da yaşayan 10 yaşında bir
kız çocuğu. Babası geçirdiği trafik kazası sebebiyle psikolojisi bozulunca
yengesi ( hani her ailede olan, dedikodu düşkünü, ortamı karıştıran yenge vardır
ya, heh işte o) Obayda’yı bacha posh yapmayı öneriyor. Eğer erkek çocukları olursa babasının
psikolojisinin düzeleceğini söylüyor. Bu şekilde Obayda erkek oluyor. Hiç
bilmediği bir dünyada kaybolmaktan korkan Obayda’nın yolu Rahim ile kesişiyor.
Kitap da onların dostluğunu anlatıyor.
Ben bu tarz kitapları seviyorum
ve yaşa bakılmadan okunması gerektiğini düşünüyorum. Zaten daha önce de buna benzer bir kitap
önerisinde bulunmuştum (Linkini aşağıya bırakıyorum). Bence herkes okuyup sahip olduklarının değerini
bilmeli.
“Bir
erkek gibi davranmaya çalışmak yeni bir dil öğrenmeye benziyordu ve ben
kelimeleri bulmakta zorlanıyordum.”
LOST IN SPACE
Lost In Space
Kendileri benim Netflix’de izlediğim ilk üç diziden biri. Her şeyden önce söylemeliyim ki kesinlikle aile ortamında izlenilebilecek bir bilim kurgu dizisi. Aile ortamı dediysem, öyle fazla çocuksu değil. Seviyeli, güzel ve kendini izlettiren bir yapım. İlk sezonu Nisan 2018’de, ikinci sezonu Aralık 2019’da yayınlandı. Korona izin verirse üçüncü sezon olan final sezonu da 2021 sonu, 2022 başı gibi yayınlanacağı umuluyor.
Dizinin konusuna gelecek olursak, anneleri uzay mühendisi, babaları asker olan bir aile dünyaya bir göktaşı çarpacağı, bunun sonucunda gezegenin üzerini kaplayan toz tabakasının yüzyıllarca tepelerinden gitmeyeceğinin haberini alırlar. Bilim insanları o dönemde dünya gibi yaşanılabilirlik özelliği taşıyan bir gezegen bulur ve insanların bir kısmını o gezegene götürecek Direnç adındaki uzay mekiğini yaparlar. Bu mekiğe bağlı Jüpiter isimli ailelere özgü daireler gibi uzay gemiciklerine benzeyen şeyler var. Hepsine ad bulamamış olmalılar ki Jüpiter 1, Jüpiter 2 gibi numarayla adlandırılıyorlar. Her aile için bir tane, bizimkilerinki ise Jüpiter2 .
Her şey tamamdır. Robinsonlar yeni gezegene doğru yola çıkarken birden Direnç arıza veriyor ve bu Direnç’e bağlı Jüpiterlerden bazıları Dirençten kopup uzayda sürüklenirken bir gezegene iniyorlar. Ve tabii ki en küçük kardeş Will (umarım her Will adı geçtiğinde Stranger Things’ den bahsediyormuş gibi hisseden tek kişi ben değilimdir) bu gezegende bir robot adam buluyor. Ve bu robot adam Will’in arkadaşı olup bu aileyi korumaya çalışıyor. Robinsonlar bir yandan bir arada kalmaya çalışırken bir yandan da Direnç’e ve diğer insanlara ulaşmaya çalışıyorlar.
İlk sezon hakkında spoiler vermemek için ikici sezonun ne anlattığını söylemeyeceğim. Tek söyleyebileceğim ikinci sezon da birinci sezon da gerçekten adamı fıtık edecek yerlerde bitiyor. İki sezon boyunca sürekli tam artık kurtulduk derken tekrardan uzayda kayboluyorlar. Dizideki en sevdiğim detay ise ilk sezonda bahsedilip lafı bile çok edilmeyen küçük detayların, ikinci sezonda karşımıza çıkıyor olması. Benim dizilerde bu tarz hatırlatmacaları görmek hoşuma gidiyor.
Ben diziyi çok sevdim. Fazla çocuksu değil, seviyeli. Yani anlayacağınız Netflix’de karşılaşmanız zor bir dizi. Kesinlikle diziye bir şans verip başlayın derim.
ARILARIN ZAMANI
ARILARIN ZAMANI
“Ne kadar yaşayacağımı bilmiyorum. Belki bir yıl, belki bin yıl. Ama bir şeyi çok iyi biliyorum: Ne kadar yaşadığının hiçbir önemi yok. Önemli olan sana verilen zamanı nasıl değerlendirdiğin.
'Ölmekten korkma ama yaşamaktan da korkma’ demişti büyükbabam bana .
Ben artık yaşamaktan korkmuyorum.”